Miras hukuku, kişilerin malvarlıklarının ölmeden önce veya öldükten sonra hangi şekilde paylaştırılacağını düzenleyen bir hukuk dalıdır. Miras hukuku yalnızca ölümden sonrasıyla ilgilenmez. Örneğin kişilerin hayattayken vasiyetname düzenlemesi veya muvazaalı işlem yapması da miras hukukunun konusunu oluşturmaktadır. Murisin ve mirasçıların hak ve menfaatlerinin işlendiği bu hukuk dalında meydana gelecek uyuşmazlıkların miras avukatı ile çözümlenmesi en güvenli yol olacaktır.

Miras hukukunun önemini kavramak için öncelikle Türk Medeni Kanunu’nu irdelemek gerekmektedir. Zira miras hukuk esasen Türk Medeni Kanunu içerisinde işlenmiş ve hükümleri düzenlenmiştir. Temelinde mirasçıların hak ve menfaatlerinin korunması amaçlanmıştır. Kişinin vefat etmesi halinde eşine, çocuklarına, anne ve babasına hangi oranda miras kaldığının tespit edilmesi son derece önemlidir. Miras kavramı çok geniş olduğu gibi mirasçı kavramı da yalnızca çekirdek aileden oluşmamaktadır. Çok uzak akrabalara dahi mirastan pay kalabildiği durumlar mevcuttur. Miras davalarında zamanaşımı faktörüne çok dikkat edilmesi gerekmektedir. Bu nedenle herhangi bir hak kaybı yaşanmaması adına en iyi miras avukatı ile çalışılması oldukça elzem ve gereklidir.

Miras hukukunun amacı, mirasçılar ile miras bırakan arasındaki hukuki ilişki ile ilgili düzenlemeleri yapmaktır. Temel amaç ise murisin malvarlığını hukuki düzenlemeler ışığında ve kendi iradesine uygun bir şekilde paylaşmaktır. Aynı zamanda mirasçıların da miras paylarının adaletli ve kanuna uygun dağıtılması önemlidir. Muris, vasiyetname ile veya ölmeden önce kendi mallarını dilediği gibi paylaştırma hakkı varsa da bu paylaştırmayı Türk Medeni Kanunu’na uygun yapmalıdır. Aksi takdirde hak ve menfaati ihlal edilen mirasçının dava açma hakkı doğmaktadır. Tenkis davası, bunun en bariz örneklerindendir. Özetle gerek mirasçının gerek ise murisin haklarının korunması hedeflenmiştir.

Miras Hukuku Avukatı

Miras hukuku avukatının önemi, mirasçıdan mal kaçırma davasında ön plana çıkmaktadır. Ülkemizin bazı yerlerinde kız çocuklarından mal kaçırma gibi bir adet bulunmaktadır. Örneğin 4 kızı 1 oğlu olan muris, kız çocuklarına miras kalmasın diye tüm malvarlığını erkek çocuğunun üstüne yapmaktadır. Bu bağışlama işlemini de resmiyette satış gibi göstermektedir. Anılan durum açık bir şekilde muris muvazaası olarak geçmektedir. Miras hakkı engellenen kişiler, en iyi miras avukatı aracılığıyla dava açarak, miras paylarına kavuşabilmektedir.

Miras Avukatı Olarak Verilen Hizmetler

Miras avukatı ne iş yapar sorusunun cevabı olarak verilen hizmetler şu şekildedir;

  • Veraset ilamı ve mirasçılık belgesi alınması işlemi
  • Vasiyetname düzenlenmesi işlemi
  • Vasiyetnamenin açılması davasının açılması ve takibi
  • Vasiyetnamenin iptali davasının açılması ve takibi
  • Mirasçılık belgesinin iptali davasının açılması ve takibi
  • Reddi miras davasının açılması ve takibi
  • Mirasın tespiti davasının açılması ve takibi
  • Muris muvazaası davası açılması ve takibi
  • Mirasçıdan mal kaçırma davası açılması ve takibi
  • Mirasın hükmen reddi davası açılması ve takibi
  • Tenkis davası açılması ve takibi
  • Mirastan feragat sözleşmesi hazırlanması
  • Ölünceye kadar bakma sözleşmesi hazırlanması
  • Miras intikal işlemlerinin yapılması ve takibi

Miras Hukukunun Temel İlkeleri

Miras hukukunun temel ilkeleri şunlardır;

  • Miras Ortaklığı İlkesi

Miras ortaklığı ilkesi, elbirliği mülkiyetini ortaya çıkarmaktadır. Buna ilkeye göre miras ortaklığı, kişinin vefat etmesi ile malların paylaştırılması arasında geçen süre boyunca devam eder. Miras ortaklığı, kanundan yani Türk Medeni Kanunu’ndan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle bu ilkeye aykırı olacak şekilde iş ve işlem yapılması mümkün değildir. Örneğin kişinin vefat etmesi ile mirasçılarına kalan miras payları ayrılmaksızın elbirliği mülkiyetinden başka bir mülkiyet türünün uygulanma alanı bulunmamaktadır.

Taraflar arasında anlaşma olmaması halinde miras kalan mallar üzerindeki miras ortaklığı devam eder. Uygulamada miras ortaklığının anlaşma yolu ile giderildiğine pek rastlanmamaktadır. Zira mirasçılar arasında genellikle mal paylaşımı sırasında husumet çıkmaktadır. Bu nedenle miras ortaklığının giderilmesi için dava süreci başlar. Esasen miras ortaklığının en adaletli şekilde sona erdirilmesi dava yoluyla olmaktadır. Zira bilirkişi tarafından, mirasçıların payları gözetilerek tespitler yapılır ve mahkeme tarafından bu uzman raporu esas alınır.

  • Kanuni Mirasçılık İlkesi

Kanuni mirasçılık ilkesi, kişiler öldükten sonra mirasının ortada kalmamasını öngörmektedir. Türk Medeni Kanunu’nda da kanuni mirasçılık esas alınmıştır. Kanuni mirasçılık ilkesinde, öncelikle kanuni mirasçıların kimler olduğu tespit edilir. Kanuni mirasçılık kavramı ayrı bir makalede detayı ile izah edildiği için şimdilik kısaca bahsedilecektir. Miras Hukuku’nda kanuni mirasçılar kan hısımları, evlatlık ilişkisi olanlar, eş ve devlettir.  Ölen kişinin mirasçısı bulunmaz ise murisin malları, son sıradaki mirasçı olan devlete kalmaktadır. Yani hiçbir durumda miras sahipsiz kalmamakta olup en kötü şartlarda devlet adına kaydedilmektedir.

  • Külli Halefiyet İlkesi

Külli halefiyet ilkesi, kişiler öldükten sonra tüm hak, alacak ve borçlarının mirasçılara geçmesini ifade eder. Yani külli halefiyette, kişilerin sadece malvarlıkları veya paraları değil aynı zamanda borçları da geçmektedir. Mirasçılar, mirası bir bütün olarak artısı ve eksisiyle kabul etmektedir. Bazı durumlarda miras bırakan kişinin borçları alacaklarından fazla olmaktadır. Bu gibi durumlarda mirasçıların, mirası reddetme hakları vardır. Reddi miras işleminin belirli süreler içerisinde ve belirli usullere göre yapılması gerekmektedir. Aksi halde tereke alacaklılarına karşı ileri sürülemeyecektir.

Külli halefiyet ile ilgili kanun maddeleri emredici nitelikte olup aksi kararlaştırılması mümkün değildir. Alacak, borç, temlik, araba, taşınmaz gibi tüm hak ve yükümlülükler murisin ölümü ile mirasçılara kalır. Ancak şahsa sıkı sıkıya bağlı olan şahsi edimlerin mirasçılara kalma ihtimali bulunmamaktadır. Örnek olarak miras bırakan kişinin ölmeden önce düzenli ödediği bir yardım veya iştirak nafakası var ise bu yükümlülük mirasçıya geçmeyecektir.

Külli halefiyet ilkesi, mirasçının ve miras bırakanın haklarını koruduğu gibi alacaklı olan kişilerin de haklarını korumaktadır. Zira mirasçıların, kısmi kabul yapma ihtimali bulunmamaktadır. Yani hem borcu hem de malvarlığı bulunan bir kişi öldükten sonra mirasçısının yalnızca malvarlığını kabul edip borcu reddetme olanağı yoktur.

Miras, kül olarak mirasçıya geçmektedir. Hatta öyle ki bazı durumlarda miras reddedilse dahi tereke alacaklılarının buna karşı itiraz etme hakları bulunmaktadır. Mirasın hiçbir mirasçı tarafından kabul edilmemesi halinde yukarıda da bahsedildiği üzere devlete kalmaktadır. Devlet, öncelikle miras bırakan kişinin borçlarını ödemektedir. Tabi bu ödemenin sınırı, malvarlığı aktifinin değeri ile eşdeğerdir. Yani devlet, yalnızca aktif miras değeri karşılığındaki borçları ödemekte olup bunun üzerinde kalan borçlarla ilgili ise hiçbir ödeme yapmamaktadır.

  • Cüz’i Halefiyet İlkesi

Cüz’i halefiyet ilkesi, en basit haliyle murisin herhangi bir malvarlığını kanuni mirasçılar dışında birine bırakması durumunda karşımıza çıkmaktadır. Örneğin muris ölmeden önce düzenlemiş olduğu bir vasiyetname ile kendisi ile çok ilgilenen ancak akrabası olmayan bir kişiye ev bağışlayabilir. Bu durumda ev bağışlanan kişi cüz’i halef olur. Cüz’i halefiyette, külli halefiyetten farklı olarak tüm miras kül olarak geçmez. Yani murisin borçları cüz’i halefe geçmemektedir. Lehine kazanım yapılan kişi yalnıza kazandırıcı olan işlemi kabul eder. Ancak örnekte belirtildiği üzere kendisine bir ev kalan halef, murisin diğer borçlarından sorumlu olmasa da evin borçlarından sorumludur. Örneğin ev üzerinde bir haciz bulunması halinde kendisine miras kalan kişi bu borcu ödemekle yükümlüdür.

Dolayısıyla cüz’i halefiyette sorumluluk sınırlıdır. Cüz’i halefiyet işlemlerin geçerli olması için kanunda emredilen şekil şartlarına uyulması gerekmektedir. Aksi takdirde geçersiz olacaktır. Ayrıca muris öldükten sonra ilgili mal doğrudan cüz’i halefe geçmez. Zira cüz’i halefin miras hakkı, alacak hakkı niteliğindedir. Ancak bu hakkını kanuni mirasçılardan talep etme hakkı bulunmaktadır.

  • Şahsi Ve Müteselsil Sorumluluk İlkesi

Şahsi ve müteselsil sorumluluk ilkesine göre kanuni mirasçıların, murisin borçlarından dolayı şahsi ve müteselsil sorumluluğu vardır. Buradaki şahsi sorumluluk, yalnızca terekedeki payı değil mirasçının tüm malvarlığını kapsamaktadır. Müteselsil sorumluluk ise birden çok mirasçının, aynı anda müşterek olarak murisin borçlarından dolayı sorumlu olmasına işaret etmektedir. Kanuni mirasçıların bu şahsi sorumluluğu Türk Medeni Kanunu’ndan kaynaklanmaktadır. Ancak kanuni mirasçıların yani külli haleflerin müteselsil sorumlulukları kanundan kaynaklanabileceği gibi sözleşmeden de kaynaklanabilmektedir.

Mirasçılar, kendi aralarında terekenin borçları ile ilgili kimin ne kadar ödeyeceğini kararlaştırma imkanı bulunmaktadır. Ancak mirasçıların bu kendi aralarında yapmış olduğu anlaşma, alacaklı olan üçüncü kişileri bağlamamaktadır. Zira külli haleflerin şahsi ve müteselsil sorumlulukları bulunmaktadır. Ancak cüz’i halef olan mirasçıların ne şahsi ne de müteselsil kefilliği söz konusu değildir. Cüz’i halef olanların yukarıda da detayı ile izah edildiği üzere yalnızca kendilerine miras bırakılan malvarlığı kapsamında sınırlı bir sorumlulukları bulunmaktadır.

Miras Hukukunun Temel Kavramları

Miras hukukunun temel kavramları şunlardır;

  • Miras

Miras, miras bırakan kişinin yani murisin ölümü sonrasında mirasçılarına kalan aktif ve pasif tüm malvarlığının toplamıdır. Mirasa yalnızca alacaklar, taşınmazlar, araçlar dahil olmayıp aynı zamanda borçlar da dahildir. Miras hakkı Türk Medeni Kanunu ile düzenlenmiş temel haklardandır.

  • Mirasçı

Mirasçı, miras bırakan kişinin ölmesi sonrasında tereke olarak nitelendirilen mirasın intikal edeceği kişidir. Tüm gerçek ve tüzel kişilerin mirasçı olma hakları mevcuttur. Her terekenin yani her murisin bir mirasçısı muhakkak vardır. Yukarıda da bahsedildiği üzere mirasçı olarak gerçek veya tüzel bir kişinin bulunmaması halinde yasal mirasçı devlet olmaktadır.

  • Miras Bırakan (Muris)

Miras bırakan (Muris), ölümü neticesinde sahip olduğu malvarlığı değerlerini mirasçılara bırakan kişiye denir. Miras bırakan yani muris sıfatına ancak gerçek kişiler haiz olur. Tüzel kişilerin muris konumunda olamayacakları kanuni düzenlemeler ile sabittir. Özetle tüzel kişiler mirasçı olabilir ancak miras bırakan olamazlar.

  • Ölüm

Ölüm kavramı dünyadaki hukuk sistemlerinde değişik şekillerde kabul görmüştür. Türk Medeni Kanunu kapsamında düzenlenen ölüm, beyin ölümüdür. Ölüm kavramı hukukumuzda yalnızca gerçek kişiler için kabul edilmiştir. Tüzel kişilerin ölümünden bahsetmek mümkün değildir. Miras, kişiler öldükten sonra ortaya çıkmaktadır. Yani kişinin ölmeden önce mirasının açılması mümkün değildir. Yine saklı payı korumak için açılan tenkis davaları ancak miras bırakanın ölümünden sonra gündeme gelir.  

  • Tereke

Tereke, murisin öldükten sonraki sahip olduğu aktif ve pasif tüm malvarlığı değeridir. Tereke, esasen miras anlamına da gelir. Murisin ölmeden önce sahip olduğu tüm hak, alacak ve borçlarına ölüm gerçekleştikten sonra tereke denmektedir.

  • Ölüme Bağlı Tasarruf

Ölüme bağlı tasarruf, murisin ölümünden sonra malvarlığının nasıl paylaştırılmasını istediği yani tabir-i caizse son isteklerinin neler olduğunu içeren işlemlerdir. Murisin vasiyette bulunması, ölüme bağlı tasarruf ile ilgili en çok karşılaşılan işlemdir. Miras bırakan hayattayken sahip olduğu değerlerin öldükten sonra kimler arasında ve nasıl paylaştırılmasını istediğini vasiyetname ile düzenler. Böylelikle kişilerin, ölmeden önceki istek ve arzuları öldükten sonra gerçekleşir.

  • Kanuni Mirasçı

Kanuni mirasçı olarak geçen kişilerin kimler olduğu en çok sorulan sorulardan biridir. Kanuni mirasçıların kim olduğu Türk Medeni Kanunu’nun 495-499 ve 501. maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre kanuni mirasçılar kan hısımları, evlatlık ilişkisi olanlar, eş ve devlettir. Miras bırakanın, bir vasiyetname veya ölüme bağlı başka bir tasarruf ile bir mirasçı atamaması durumu için kanuni mirasçılık öngörülmüştür. Zira herkesin bir mirasçısı bulunmak zorundadır. Kanuni mirasçılık, adı üstünde kanun gereği mirasçı olan kişilerdir. Kural olarak yalnızca gerçek kişilerin kanuni mirasçı olma ihtimali mevcuttur. Yani tüzel kişiler, kanuni mirasçı olamazlar. Bunun tek istisnası devlettir. Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenen yasal mirasçıların mevcut olmaması halinde kanuni mirasçı, son sırada bulunan devlettir.

  • Vasiyet Alacaklısı

Vasiyet alacaklısı, murisin ölmeden önce yapmış olduğu bir ölüme bağlı tasarruf ile hak sahibi olan kişidir. Vasiyet alacaklısının, yasal mirasçı olma zorunluluğu yoktur. Yani muris ile hiçbir hısımlığı bulunmayan bir kişinin vasiyet alacaklısı olmasının önünde yasal bir engel bulunmamaktadır. Ayrıca vasiyet alacaklısı hukuken mirasçı olarak da geçmez. Muris tarafından kendisine bırakılan mal üzerinde doğrudan işlem yapabileceği bir hakkı yoktur. Özetle miras bırakanın ölmeden önce düzenlemiş olduğu vasiyetname ile malının tamamını veya bir kısmını vermek istediği kişiye vasiyet alacaklısı denir.

  • Atanmış Mirasçı

Atanmış mirasçı, murisin ölmeden önce yapmış olduğu bir ölüme bağlı tasarruf işlemi ile terekeye mirasçı atadığı durumlarda karşımıza çıkar. Miras bırakanın, kanuni mirasçılar dışında birini mirasçı olarak ataması halinde bu kişiye atanmış mirasçı denir. Bir kişinin mirasçı olarak atanabilmesi için ancak murisin bu yönde bir iradesinin bulunması gerekmektedir. Yasal mirasçılar ile atanmış mirasçılar arasında çok büyük farklılık yoktur. İki tür mirasçılar da tereke üzerinde elbirliği mülkiyetine sahiptir. Yani murisin ölümü ile ayrım gözetilmeksizin tüm mirasçılar külli halef olarak terekeye elbirliği ile sahip olur.

  • Yasal Mirasçı İle Atanmış Mirasçı Arasındaki Fark

Yasal mirasçı ile atanmış mirasçı arasındaki fark iki konuda ortaya çıkmaktadır. İlk fark halefiyet ilkesinin uygulanmasında ortaya çıkmaktadır. Kural olarak yasal mirasçının ölmesi veya mirası reddetmesi halinde miras hakkı altsoya geçmektedir. Atanmış mirasçılarda da bu halefiyet ilkesi uygulanmakla birlikte miras sözleşmesi ile aksinin düzenlenmesi mümkündür. İkinci fark ise denkleştirme talebidir. Mirasta denkleştirmeyi, yalnızca yasal mirasçıların isteme hakkı vardır. Atanmış mirasçı, denkleştirme talebinde bulunamaz. Ancak bunun bir istisnası vardır. Eğer yasal mirasçı, mirasta denkleştirme talebinde bulunur ise atanmış mirasçının da bu denkleştirme işleminden faydalanma hakkı mevcuttur.

Miras Hukuku Konuları

Miras hukuku konuları; ölüme bağlı tasarruflar, ölüme bağlı tasarrufların iptali, vasiyetname, vasiyetnamenin geri alınması, miras sözleşmesi, reddi miras, mirasçılıktan çıkarma, tereke, saklı pay, miras payı ve muvazaalı işlemlerdir. Bu konularla ilgili en çok karşılaşılan uyuşmazlık mirasçıdan mal kaçırma durumlarıdır. Bu konu sitemizde ayrı bir makale başlığı altında detaylı bir şekilde işlenmiştir.

Miras Hukuku Mal Paylaşımı

Miras hukuku mal paylaşımı oldukça kapsamlı bir konudur. Türk Medeni Kanunu’nda detayı ile izah edilmiş ise de uygulamada bazen sorunlarla karşılaşılmaktadır. Örneğin sağ kalan eşin miras payı, murisin çocuklarının bulunup bulunmaması göre değişmektedir. Yine karmaşık aile yapılarının bulunduğu durumlarla da karşılaşılmaktadır. Bu gibi durumlarda en iyi miras hukuku avukatı Bursa ile davanın yürütülmesi son derece önemlidir.

Miras Hukukunun Diğer Hukuk Dallarından Farkı

Miras hukukunun diğer hukuk dallarından farkı, kişinin ölümünden sonraki konularla ilgilenilmekte olmasıdır. Yani hukuk sistemimizdeki diğer alanlardaki düzenlemeler, kişilerin ölmeden önceki yaşadığı uyuşmazlıkları düzenlemektedir. Ancak bu alanda tam tersi kişilerin öldükten sonra malvarlıkları ile ilgili işlemlerin nasıl olacağının çerçevesi çizilmiştir. Birçok kişi öldükten sonra ailesine ve sevdikleri kişilere bir artı değer katmak ister. Bu nedenle de özellikle ebeveynler öldükten sonra çocuklarına miras kalabilmesi için çalışır. Zira her bir birey öldükten sonra iyi hatırlanmak ve sevdiklerinin hayat şartlarını rahatlatmak ister. Tüm bu anılanlar bir arada değerlendirildiğinde, kişilerin ölmeden önceki arzularının yerine getirilmesini ve mirasçıların haklarının korunmasını öngören bu alanın ne denli önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. Ayrıca miras davaları diğer hukuk davalarına nazaran genellikle daha uzun sürmektedir.